Düne, bugüne ve yarına dair… Aslında bir sürecin anatomisini incelemek, bir cümlenin yerin de belirtmek istediği anlamı, biraz daha felsefi bağlamında irdelemek ve buna dair bütün sonuçlarını konuşmak asıl gaye…
İnsan, aslında burada cümlenin öğelerinde ki yeri, yüklemden çok özne niteliğinde… Özneyi bulmak için sorulan, soruların aslında kendine sorduğunu anlamakta gecikmiş olması elbette öznenin cümlede ki yerini değiştirmeyecektir.
İnsan faktörünün kendi içinde bölümlemeleri ve ruh kavramıyla eşsiz dengesini yani kendini tanıma sürecinden sonraki süreçte bilginin işlenmesini sağlayacaktır. İnsan neyi tanıdı da felsefe ve psikoloji açısından veri değerlendirmesinde bulunma sürecine yöneldi. Kendini tanıma süzgecinin, doğanın dengesinin daha sağlıklı anlaşılmasına neden oldu. Belki de bu tam da böyleydi. Çünkü insanın kendini tanıması, beyinsel süreçlerin yol almasında büyük etkiye sahiptir. Cümlenin varlığında yerini bulmak da bir mücadelenin kendi içinde ki yolculuğuydu tabi…
İnsan, bir yolculuğun başlangıcından bitişine kadar bir döngünün içinde mücadele ederek yaşar. Tabi yolcu ve yolculuk kavramları biraz dursun. Detayına girmeden şu kısmı irdelemekte fayda var… İlk çağlardan bu yana tarihin, tarih olma sürecinin detayında doğaya karşı, insan mücadele ederek, iklim şartlarına uyum sağlayarak yaşamını sürdürme gayesinde olmuştur. Süreç içerisinde bazen bir kasırganın ve bazende depremin ve kuraklık şartlarının etkisine boyun bükerek yaşamış ve ta ki teknolojik faaliyetlerin insan yaşamını kolaylaştırmasıyla beraber bir nebze olsun konfor alanının artması ve olumlu yönde ilerlemesi, beraberinde doğayla olan uyum sorununu beraberinde getirmiştir.
Yolculuk kısmına gelince, aslında miktar belirten bir ifadeyle daha önce kaleme aldığım yılın yazısını okumakta fayda var. Uzatmadan geçelim… Bir yolculuktan daha bahsedeceğim fakat bu yolculuk 100 km hızla bir otomobille gittiğiniz bir yolculuk değil… İnsanın kendi iç dünyasında var olan yolculuğu tabi, biraz insanda biten bir yolculuk bu. Hayal dünyasının kilometre bazlı ölçüme sahip olmayan hız sınırının, limitlerle belirlendiği bir yolculuk olmadığı, kendini tanıyan her varlığın, insanlaşma sürecinin ürünü olan bir yolculuk… Bu yolculuğun kendi içinde beklentileri, düne bugüne ve yarına dair elbette.
İnsan kendi iç dünyasında ki yolculukta, kendisine ve çevreye dair bir bekleyiş ve umut içinde olması kadar doğal bir süreç elbette yoktur. Neyin ne kadar değerinin olması ve bu süreçte kendisinin kendisi ile olan bağı, umut etme ve bu umudun zihinden kalbe olan yolculuğu, olumlu ve olumsuz bir sonucun nasıl ortaya çıktığını, istediği ve istemekte olduğu bir cümlenin varlığında yer bulmasından kaynaklandığını kendi tarihinde ve niceliksel olarak idrak edecektir.
Öznenin bir cümle içerisinde yer değiştirmesi elbette özneyi, özne olmaktan alıkoymayacağı reel bir gerçektir. Öznenin kendi içinde nesne ile olan bağı değişime ve gelişime etkisi elbette olacaktır.
Tabi bu bir eşya falan değil ki değiştiresin. Materyalist bir anlayışla bakmak zihniyetin bir meselesi olabilir fakat değişmek biraz ilmi, biraz sosyolojik, galiba biraz da vakit ister. Okumanın, aslında tecrübe edilmiş bilginin hâlihazırda, demini almış bir çay gibi olduğunu, düşünmek gerektiği kanaatindeyim. İnsan için ömürlük bilgiyi tecrübe etmesi, demini almış bir çay gibi, ya da bir akarsu misali debisini, bazen yağmur bazen kar ve bazen de buz tutan bir akarsu dan alabilir. Nereden beslendiği önemli tabi…
Gelişmek ve değişmek kısmı da elbette önemli… Fikri bazda bir değişme ve insanın hayal âleminden gerçek hayatın varlığına yönelik gelişimi umudun penceresinden baktığı bir yolculuğun, önce kendi ve çevresinden başlayıp, doğa üzerinde olumlu ve olumsuz yönde bir değişime neden olması kaçınılmaz sondur.