Rus Nasyonalisti Putin ve Dostoyevski

Bugünkü Rusya'nın başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerine bir ayı vahşetiyle tehditkâr ve saldırgan politika izlemesi geçmişte birçok Rus entelektüeli tarafından beslenip büyütülerek bugünlere kadar getirilmiştir.

Putin gibi mahalle kabadayısı veya mafya lideri pozundaki liderlere de Rus saldırganlığını tatbik etmek düşmüştür. Dünya edebiyatının en meşhur roman yazarlarından olan Dostoyevski, Rus saldırganlığının fikir babalığını yapanlardan ve Putin gibilere ilham kaynağı oluşturanlardan biridir. 19. yüzyılda Panislavizmin tesiriyle pek çok Rus aydını gibi Rus nasyonalizmine soyunan ünlü yazar, düşüncesini Türk düşmanlığı üzerine temellendirmiştir. Bunda büyük dedesi Stephan Dostoyevski'nin 17. yüzyılda Türk hapishanesinde kalması, babası Mihail Andreviç'in 1806-1812 Osmanlı Rus Savaşı'na askerî doktor olarak katılması, kendisinin de Petersburg Askerî Mühendislik Okulunda Rus nasyonalizmiyle yetişmesi çok etkili olmuştur. Dostoyevski, Rus nasyonalizm ve Hristiyanlık propagandasını eserlerine ustalıkla yerleştirmiştir. Ünlü "Karamazov Kardeşler" adlı eseri bu düşüncelerin örnekleriyle doludur.

Dostoyevski, romanın birçok bölümünde İstanbul'u Ortodoksluğun merkezi ve alınması gereken kutsal mekân olarak hedef gösteriyor.(Karamazov Kardeşler s.157.) Romanın "Baş Kaldırma" bölümünde de kulaktan dolma bilgilerle Türkleri tecavüzcü olarak lanse ediyor.(Karamazov Kardeşler s.268) "Bir Yazarın Günlüğü II" adlı eserindeki "Türk Âşıkları" başlıklı yazısında iseTürkleri seven Rus aydınlarını yerden yere vurarak onları Rus halkına yabancılaşmakla suçluyor.(s.851-853) Aynı eserde Rusların ve Slavların geleceği için İstanbul'un mutlak suretle işgal edilmesi gerektiğine ısrarla vurgu yapıyor.( s.1029-1053) Dostoyevski, Türklerin zalim, barbar, kan akıtıcı gösterirken İslamiyeti de vahşet dini olarak tanımlıyor. Ona göre Türkler Slav halklarına işkence etmişler, kadınların ırzlarına geçmişler, karınlarını deşmişler, küçük çocukların bacaklarını ikiye ayırmışlar, çocukları süngülemişler, kazığa oturtmuşlar, annelerin gözleri önünde çocukların ve bebeklerin parmaklarını kesmişler.

Dostoyevski, buna mukabil Rusların hümanist olduğunu vurguluyor. Ruslar Türkleri yendikleri savaşlarda dahi Türklere zulmetmemiş, bilâkis hoşgörüyle davranmış.(!) (Bir Yazarın Günlüğü II, s.920-924; s.856,857; s.923-925; Bir Yazarın Günlüğü I, s.515) Dostoyevski'nin, sanatını nasıl ve ne derecede Rus nasyonalizminin emrine verdiğini merak edenler geniş bilgi için Dr. Selahattin Çiftçi'nin "Dostoyevski'nin Eserlerinde Türklere ve İslam'a Bakış" (Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2010.) adlı makalesine müracaat edebilirler. Bu bilgileri verdikten sonra şunu açıkça belirtmek istiyorum: Dostoyevski'nin bir Rus aydını olarak kendi milletini ve devletini düşünmesi gayet makul karşılanabilir, anlaşılabilir. Bizdeki Orhan Pamuk gibi fırsatını bulduğu her yer ve zamanda kendi milletine ve devletine köpürmüyor, bilâkis düşüncelerinde ve davranışlarında yukarıda bahsettiğimiz gibi kendi toplumunun değerlerini, ideallerini savunuyor. Ancak şu tavrını bir entelektüele yakıştır(a)madığım için tenkit ediyorum. Dostoyevski'nin Rus nasyonalizmini sadece Türk düşmanlığı üzerinden yürütmesi doğru değildir. Çünkü bir topluma iftira, kin nefret ve saldırganlık üzerinden pozisyon alan milliyetçilik; şovenizme, ırkçılığa, faşizme ve zulme dönüşür. Bu bağlamda Dostoyevski, Rus milliyetçiliğini ırkçılığa ve faşizme evrimleştirmiştir. Nitekim günümüzde Putin ve onun devlet yönetimindeki türevleri bu Rus ırkçılığını ve faşizmini emperyalizmle birleştirerek binlerce Müslümanın ve Müslüman Türk'ün kanını akıtmaktadır.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.