Hamden lillâh,vessalâtü alâ rasûlillâh,ve âlihi ve ashâbihî ecmaîn...
Ramazanı şerif hayatımızdaki yerini aldı bu yıl da...
Müslümanların adeta melekleştiği,sâfîleştiği mevsimin rahmeti kalbimizi,ruhumuzu sardı elhamdülillah...
Gündüzümüzü kuranı azimüşşan ile geçirmenin,oruçlu ağızlarla kadim kelamı kıraat etmenin nûru, gecelerimizi terâvihin rahatlatan çoşkusuyla birleşti.Kur'an kıraatleriyle kurulan feyiz sofraları,câmîlerimizde nurdan bir kandil gibi yanmaya,Allah için dünyevi nimetlerden vazgeçmenin iştiyâkı müminlere sürûr vermeye devam ediyor...
Beldemizin bu mübarek aydaki halinin hissedilir derecede bir istisna olduğunu dışarıdaki birçok Müslüman farketmiştir.Şehr-i erzurumda ramazanın havasını teneffüs edip şehrin adeta bir teslimiyete büründüğünü görmemek mümkün değil.İftar vakti yaklaşınca ıssız sokakları görmek ayrı bir huzur veriyor şahsen bendenize...
Mâlûmunuzdur ki tekrarımı bağışlayın ama orucun zahirî adaplarıydı yukarıda saydığım güzel ameller...
İbâdet-i savm'ın Bir de bâtını vardır muhteremler...
Bâtın yani iç âlemimizin oruçlu olması...
Belki de en fazla ihmal ettiğimiz vechesi olan orucun sadece ekmek sudan uzak olmakla değil,kardeşinin etinden,yani gıybet ve dedikodudan da uzak olmak demek olduğunu idrak edebilsek...
Keşke her ramazân-ı şerif gelmeden Hatm-i şeriflere verdiğimiz ehemmiyet gibi Hucûrat sûresindeki "Ey iman edenler! Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Tabii ki bundan tiksinir! " ilâhî ihtarını da iyice tefekkür etsek...
Nice kimselerin oruçlarından onlara kalanın sadece çektiği açlık ve susuzluk olacağı îkâz-ı peygamberîyi her birimiz kendi nefsine alsa ne hoş bir hâl olur ruhumuzda öyle değil mi ?
Gözümüzün,kulağımızın,elimizin ayağımızın,hasılı azalarımızın nasıl oruçlu olacağını hakkıyla idrak edebilsek,inanın beldemizde ve İslam beldelerinde takdire şâyân bir kemâlâtı göstereceğiz âleme....
Müslümanların yüksek ahlakı,inanılmaz zarafet ve inceliği,muazzam bir nezaket ve letâfeti,gayrimüslim
dünyanın elbette dikkatini çekecek,
Batı âleminin aradığı ülfet ve muhabbet numunelerini,bizde müşahede edecek,yaşadığı manevi buhrânın,bunalımın devasını bizde bulup,şereflenecekti bu ümmetten olmakla....
Maalesef bundan bahsetmek bugün imkansız hale gelmişse,müslümanların ayrılığı gayrılığı pamuk ipliğine bağlanmışsa,en ufak bir şeyden birbirimize en ağır hakaretleri reva görüyorsak,basit bir dünya menfaati için birbirimize sırt dönüyor isek,aynı siyasi düşünceye sahip olmayan müminleri en ağır ithamlarla yargılıyorsak,elimizde mutlak adalet terazisi varmışçasına önümüze gelene yargı dağıtıyorsak,ötekileştiriyorsak,kategorize ediyorsak,kutuplaştırıyorsak,sanıyorum henüz hakkıyla mümin kardeşi olamamışız efendiler...
Olamamışız...
“Eğer biz ahlak-ı İslamiyenin ve hakaik-ı imaniyenin kemalatını efalimizle izhar etsek, sair dinlerin tabileri, elbette cemaatler halinde İslamiyete girecekler. Belki küre-i arzın bazı kıtaları ve devletleri de İslamiyete dehalet edecektir.” (Tarihçe-i Hayat, Envar Nşr, s. 90)
Said-i Nursî r.aleyh in bu sözünü kulağımıza küpe etmek îcap eder.Hem ferd,hem cemiyyet planında düstûrumuz,lafzen değil ahlâken Müslüman olmamızdır...
Vesselâm....