Yapılan araştırmalar kalp yetersizliğinin görülme oranının tüm dünyada giderek arttığını gösteriyor. Öyle ki, bilim insanlarının tahminleri bu sorunun önümüzdeki 15-20 yıl içerisinde toplum sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşacağını yönünde. Bugün için ülkemizde yaklaşık 9 milyon kişinin kalp yetersizliği gelişimi açısından risk altında olduğunu söyleyen Medline Adana Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Profesör Dr. M. Tuna Katırcıbaşı, bu hastalığın esasında birçok kanser türünden daha ölümcül bir sağlık problemi olduğunun pek bilinmediğini belirtip, kalp yetersizliği farkındalık haftası nedeniyle açıklamalarda bulundu.
Kalp yetersizliği vakaları artıyor
Kalp yetersizliği şikâyeti ile doktora başvuran hasta sayısında belirgin oranda bir artış görülmesinin birkaç önemli nedeni olduğunu anlatan Prof. Dr. Katırcıbaşı, “80’li yılların ortalarından sonra ülkemizde de uygulanmaya başlayan koroner anjiyografi ile tıkalı kalp damarlarının açılma işlemi 2000’lerin başlarında iyice yaygınlaştı. Bu durum 80’li yıllardan önce kalp krizi geçiren ve neredeyse doğal seyrine bırakılan birçok kişinin krizden sonra da uzun yıllar yaşamasına imkân verdi. Dolayısıyla önceden kriz sonucu kalp kasının bir kısmını ya da çoğunu kaybetmesine rağmen hayatta kalmayı başarabilmiş ancak bunun sonucunda kalp yetersizliği sorunu ile karşı karşıya kalan insanların sayısında önemli bir artış meydana geldi” diyerek günümüzde yaşam sürelerinin uzaması ve modern insanın beslenme ve egzersiz alışkanlıklarının da bu vakaların sayısını artırdığını söylüyor.
Önceden tedbir alınmalı
Kalp yetersizliği kendini başlıca nefes darlığı, ayaklarda şişme, çabuk yorulma şeklinde gösteriyor. Bunun yanı sıra hastalarda öksürük, iştahsızlık, vücut ağırlığında değişiklik, gece sık idrara çıkma, yorgunluk ve bitkinlik de görülebiliyor. Prof. Dr. Katırcıbaşı, belirtilerden önce esas dikkat edilmesi gereken durumu ise söz konusu yakınmalar ortaya çıkmadan önceki on yıllar dahi sürebilen uzun zaman diliminde kalp yetersizliğine zemin hazırlayan faktörler nedeniyle kalpte yapısal değişikliklerin başlamasını ve ancak yıllar sonra belirgin hale gelmesini olarak gösteriyor. “Dolayısıyla kalp yetersizliği ile ilgili riskleri daha şikayetler başlamadan tespit ederek geri döndürülebilir durumları tedavi etmek en akıllıca çözümdür. Kalp yetersizliği için kalp-damar hastalıkları, kalp kapak hastalıkları, kalp kas hastalıkları, hipertansiyon, diyabet ve böbrek hastalıkları yüksek risk oluşturduğundan bu hasta gruplarındaki bireyler, yukarıdaki şikayetlere sahip olmasalar bile kalp yetersizliği için aday olduklarını bilmeli, kalp yetersizliği gelişmeden kontrol ve tedavilerini mutlaka yapılmalıdırlar” diyor.
Erken teşhis hayat kurtarıyor
Yakınmaları başlamış olan hastalarda ise tanının mümkün olduğu kadar erken konmasının ve sonrasında oluşturulacak tedavi planının yakın takip altında uygulanmasının çok önemli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Katırcıbaşı, bu hastalarda ilaç tedavisine ek olarak yaşam tarzı değişikliklerinin (diyet, egzersiz programları vb.) ve gerekli durumlarda kalp pili tedavisi ile kalp kapak hastalıkları için özel kapakların ve klipslerin uygulanmasının hayatta kalma ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde büyük etkisi olduğunu belirtiyor.
Ömür boyu sürüyor
Kalp yetersizliğinin yaşam boyu devam eden kronik bir hastalık olduğunun altını çizen Prof. Dr. Katırcıbaşı, “Bir kez kalp yetersizliği oluştuktan sonra hayatta kalma beklentisi pek çok kanser türünden daha düşüktür. Bu kadar ciddi bir hastalık olmasına rağmen etkin bir tedavi, bu işle özel olarak ilgilenen hekimlerin varlığı ve çabasının yanı sıra hastaların da bilinçli olmaları ile yaşam süreleri uzayabilir, hayat kalitesi artırılabilir” diyor.