İki, İki Daha Dört Etmedi…

İki, İki Daha Dört Etmedi…

(Deneme Serisi-1)

 

İnsan, ömür denilen defterin sayfasını doldurur da, çizilen bir çizginin varlığında yaşar. Gün gelir devran döner, yapılan hesabın, tutmayan hesabında yaşar. Kendi tarihinin varlığında bir, iki, üç derken sayar, saydığı kendi ömrünün, beyninde yer eden bir hesabın sayı doğrusunda ki sonsuzluğunu heceler, hecelemesine de sonuç ta iki iki daha dört etmez.

Kendi tarihine kâğıtla kalemle not düştü. İki, iki daha dört etmedi… Ne oldu işlemde mi hata vardı, eldeki verinin sıfıra eşit olması kaçınılmazdı.

Sıfır dedim ya…

Sıfır hep bir sonuç mu belirtti işlemde… Denklem deki yanlışlık selin önündeki kumun birikeceği deltanın, hesabını kimden soracaktı. Hikâyenin başı, ortası ve sonu var mıydı?

Sonsuzluk kervanının uçsuz bucaksız ovasında, platosunda, deltasında anlam aramak derdi de nereden çıktı.

VE KAYBETTİN....

Çalan bir türkünün değersizliğinde hissettin kendini… Kaybettin… Nerede neyi arayacağını bilmeden kaybettin… Tekrara düşen bir melodinin perdeler arasında yer bulmak için bir notanın la sesinde kaybettin…

Ukala bir duruşun, kelimelerin, kulaklarda işitilip, ağır gelen, sancılanan yüreğinde kaybettin…

Konuştuğunu kulakların işitmesi, dinlediğin ilk türkünün bestecisi olmak, nasıl bir duygudur. Bilememenin acısında kaybettin.

Denizin yanı başında, gelen giden bir dalganın, ayın hareketlerindeki anlamında, hoyratça esen bir rüzgârın, bir o kadarda ayazın o üşütücü darboğazında kaybettin.

Konuşmakla kalma… Konuşmak herkese nasip olmadı… Kendine koyduğun hedefin, titreyen ses tonunun, ağlamaklı gözlerinin, sinirli bakışlarında kaybettin.

Bir şiir ki bestesini yaptığın, benim dediğin sahipsiz notaların beyaza çalan renginde kaybettin.

Yolculuk bitmiş değildi hala… Son cümlenin ilk hecesi neydi bilinmez, fakat çıktığın yolda gereksiz düşüncenin, bir o kadar da aman dediğin bilmediğin bir planın ortasında kaybettin.

Yazmak bana kalmıştı… Düşüncelerden kelimelere dökülen, her hikâyenin tam ortasında yazmak bana kalmıştı. Hikâye dedim ya…  Kaybettiğin bir hikâyenin, klavye tuşlarının harflerinde anlam aramasıydı bu.

Sonrası mı? Aslında adım atmaya yeni başlamış bir hikâye, gülen gözlerinin arasında sevinçle korkunun aynı anda yaşandığı ve bilinmezliğin hikâyesinde, gelecek günlerin meçhul düşüncesiyle, boş vermişçesine giden bir geminin rotasında ilerleyecek bir hikâye bu.

Efkârla yazılan bir yazı olamazdı bu… Ne düşüncesi… Kapalı olduğu boşlukta, çizgisel hızın senden habersiz bir dünyanın, hayali çizgisinin varlığını kitaplardan öğrendiğin gün başlayan ve bir ömre imzasını atacağın, iklimlerden iklimlere dönen, ve bir ömrün koşuşturmacasında, anlam arayışında yazılan bir hikâyeydi bu.

İnsan ömür denilen defterin sayfasını doldurur da çizilen bir çizginin varlığında yaşar. Gün gelir devran döner, yapılan hesabın, tutmayan hesabında yaşar. Kendi tarihinin varlığında bir, iki, üç derken sayar, saydığı kendi ömrünün, beyninde yer eden bir hesabın sayı doğrusunda ki sonsuzluğunu heceler, hecelemesine de sonuç ta; iki, iki daha dört etmez.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.