Okullarda öğretilen tarih dersinin öğrencilere katkısı hiç şüphesiz ki tartışılmaz. Ancak sınıf ortamının dışında öğrencileri tarihî mekânlara, müzelere götürmek, tarihimize yön vermiş kahramanlarımızın çocukları veya akrabalarıyla tanıştırmak, sohbet ettirmek tarih şuurunu daha kalıcı hâle getiriyor.
Böyle düşündüğüm için Kutulamare, Çanakkale Alçıtepe, Kurtuluş Savaşı Kahramanı ve yetimler babası olarak yakın tarihimize iz bırakan merhum Kazım Karabekir’in kızı Timsal Karabekir’i okulumuza davet ettim. Yoğun çalışmasına ve küçük rahatsızlıklarına rağmen bizi kırmadı. Telefonla aradığımda serum vurulduğunu belirterek bir saat içinde hazır olacağını söyledi. Erenköy’deki evine gittiğimizde ufak adımlarla ilerleyen, güleç yüzlü, samimi, alçak gönüllü bir paşa kızıyla karşılaştık. Konuşmalarında ve davranışlarında bir asalet, zarafet ve letafet vardı. Yetmiş sekiz yaşında, heyecanı ve idealleri capcanlıydı. Böyle mümtaz bir şahsiyetle tanışmak beni oldukça mutlu etti, onurlandı.
Demek ki Kazım Karabekir Paşa’nın kızı olmak böyle bir şeydi. Her cümlesinde bir sorumluluk hissi vardı. Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir ve İsmet İnönü gibi daha nice kahramanların bıraktığı Türkiye Cumhuriyeti mirasını, gençlere anlatarak devretmek istiyordu. Gençlerin Türk devletine sahip çıkabilmesi için yakın tarihi hakkıyla bilmesi gerektiğine inanıyordu. “Dünü unutma ki yarına hakkın olsun.” diyordu. Konferans ve söyleşilerine bu cümleyi başlık olarak koymuş. Timsal Karabekir, öğretmen ve öğrencilerle buluştuğunda yüzündeki mutluluk ve heyecan daha da arttı. Babasını, babasının savaştığı cepheleri, yaşanılan zorlukları ve Kurtuluş Savaşını kendisi yaşıyormuş gibi anlattı. Ses tonu, anlattığı konuya göre bazen bir asker ve paşa gibi tok, bazen bir anne gibi şefkatli, bazen de zorluk, yokluk çeken, zulüm gören, savaşta yaralanan, yakınını kaybeden bir kişi gibi değişedurdu.
Anlatılanlar karşısında etkilenen bazı öğretmenler, öğrenciler gözyaşlarını tutamadı. Söz, sözde Ermeni soykırımına gelince celallendi. “Ne münasebet canım!” dedi. “Asıl soykırıma uğrayan Türklerdir. Erzurum'da açılan bir toplu Türk mezarı var. Her birinin üzerinde kanlı Kur'an-ı Kerim parçaları bulundu. Iğdır'daki mezar açıldığında ben de oradaydım. Yine kanlı Kur'an-ı Kerim parçaları vardı. Bunun karşılığında bizim mukaddes topraklarımızda bir tek toplu Ermeni mezarlığına rastlanılmadı." Sonra Erzurum’da yaşatılan dehşeti ve vahşeti babasından aynen aktardı:" Erzurum'a o kadar yaklaştım ki halk beni karşılıyor, insanların dişlerini görüyorum. Biraz daha yaklaştığım zaman ortada bir gayrı tabiilik hissettim bu insanlar hiç kımıldamıyordu. Biraz daha yaklaştığım zaman dehşetle gördüm ki her biri Ermeniler tarafından canlı canlı birer kazığa oturtulmuştu. Allah gördüklerimi dünya üzerinde hiçbir göze göstermesin.’” Osmanlının Ermeni tehciri esnasında her kafileye doktor tahsis ettiğini hatırlatan Timsal Karabekir, "Hamile kadınların da süt ihtiyacını karşılamıştır. Babam yetim kalan Ermeni çocuklarını Trabzon Yetimhanesine yerleştirerek sahip çıkmıştır.
Böyle ince detayları dahi düşünen bir devlet, nasıl oluyor da soykırım yapıyor? Bu iddialarla Türk devletine kastetdikleri açıkça ortadır.” dedi. Timsal Karabekir sohbetimizde bazı şeylerin kendisini rahatsız ettiğini söylemeden edemedi. “Nedir o, Timsal Hanım?” dedim. “Babamın bazı kişi ve çevrelerce Mustafa Kemal Atatürk’e karşı kullanılması beni üzüyor. Sanki babam Mustafa Kemal’in yaptıklarına karşıymış gibi biz izlenim veriyorlar. Bu, doğru değil.
Ayrıca koskoca bir devletin kuruluşunda bazı görüş ayrılıklarının olması gayet doğal. Şimdi bunları eşeleyip de Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran insanları ölümünden sonra kavga ettirmek gerçekten çok ayıp. Babamın bütün yaşanılanlara rağmen Mustafa Kemal Atatürk’e karşı bir dargınlığı yoktu. Atatürk, son anlarında babamı görmek istiyor. Fakat yanındakiler bunu babama söylemiyor. Sonradan babama söylüyorlar gider miydin diye. Babam da elbette giderdim diyor.
Mustafa Kemal çağırır da gidilmez mi?” Timsal Karabekir, sohbetimizde babasının kader şehri Erzurum’dan sıkça bahsedince ona “Ben de Erzurumluyum.” dedim. “Aaa, sen benim hemşehrimsin, babam kendini Erzurumlu olarak görürdü.” dedi. Doğrusunu isterseniz Timsal Hanım’ın bu sözleri heyecanla söylemesi beni ziyadesiyle mutlu etti hem de gururlandırdı. Timsal Hanım gün sonunda bizde hoş ve tarihî bir seda bıraktı. Buradan diyorum ki gönlünüz rahat olsun, emin olun ki Türkiye Cumhuriyeti’ni bir emanet olarak gelecek nesillere taşıyacak Kazım Karabekir yürekli milyonlarca Türk genci var. Bir kez daha teşekkür ediyorum sizlere. Allah sizlere sağlık ve mutluluk versin. İyi ki tanıdık sizleri…