Düşünmeye Cesaret Etmek

Diğer canlılardan çok boyutlu düşünmesi itibariyle ayrılan insanlar, yaşadığı coğrafya, kültür, tarih, sosyal ve siyasal yapıya göre düşünürler. Bu düşünme etkin değil daha çok edilgendir. Bir nevi ortama uyum sağlama mesabesindedir. İnsanın içinde bulunduğu şartlar, insan düşüncesinin kabı mahiyetindedir. Su, nasıl konulduğu kabın şekline göre bir hal alırsa düşünce de aynı şekilde çıktığı ortamın yapısına göre biçim alır. Bu nedenle coğrafyası, tarihi, kültürü, sosyal ve siyasal yapısı farklı olan insanların da düşünceleri farklı olur.

Aynı ortamlarda yaşayan insanlar, aynı düşünme biçimlerine sahiptir. Fakat birçok toplumda bu toplumsal düşünme biçimlerin dışında farklı, aykırı, tuhaf ve ütopik düşünceler üretenler, hayaller kuranlar da vardır. Bu kişiler, toplumsal düşünme kalıplarını kırarak yeni düşünceler üretirler. Lakin toplumsal düşünme kastlarını kırmaya her insan, cesaret edemez. Çoğu insan kendinin ve çevresinin bir belaya gireceğini düşünerek düşünmeye ve hayal kurmaya cesaret edemez. Dolayısıyla korkanlar düşünce üretemezler.

Yalnızca düşünmeye meraklı, kendi bağımsızlığına ve özgürlüğüne düşkün olan cesur yürek kişiler düşünce üretirler. Büyük bir ihtimalle de belli kalıplara bağlı kişiler ve güç sahipleri tarafından sevilmezler. Nitekim tarihte birçoğunun da düşüncesi boğdurulmuştur. Üretilen düşünceleri bir yana koyarsak benim asıl hayran olduğum nokta, düşünürlerin düşünmeye, düşüncelerini söylemeye cesaret etmeleridir.

Bu kişiler Immanuel Kant’ın ifadesiyle “aklını kullanmaya cesaret gösterenlerdir.” Her türlü, kınamayı, baskıyı göze alarak düşünmekten vazgeçmeyen bu kişiler sayesinde insanlık, yeni şeyler öğreniyor, gözünü açıyor, düşünsel birikim ortaya çıkıyor. Eğer onlar olmasaydı insanlık, bugünkü bilgi birikiminin çok geresinde olurdu. Düşünmeyi, düşünceyi baskılayanların bugün adları anılmazken ve kötü bir şekilde anılırken üzerlerinden yüzyıllar geçen cesur yürek düşünürler, vakti geçen ya da vakti geçmeyen düşünceleri ile hâlâ düşünce dünyasında adından söz ettiriyorlar. Onlardan biri olan Platon, devlet adamlarının, topluma kendilerini adayabilmeleri için mal mülk edinmemesini, evlenmemesini istemişti. İslam dünyasından Ebu Bekir Zekeriya Razi, bütün dinlerin birleştirilmesi gerektiğini ileri sürmüştü. Farabi, ölümden sonra ruhun bedenle dirileceğini reddetmişti. İbn Sina, akıl ve imanın sahalarının ayrı olduğunu söylüyordu. Batı’dan Thomas More, Ütopya’sında özel mülkiyeti yasakladı.

Özel mülkiyeti her türlü kötülüğün kaynağı olarak gördü. Her şey, herkese eşit şekilde dağıtılmalıydı. Tommaso Cammenalle ise Güneş Ülkesi’nde ailenin kurulmasına devletin karar vermesi gerektiğini söylüyor. Çocuklar da devletin olmalıydı. Thomas More, sonunda asılarak öldürülürken Cammenalle, otuz yılını zindanlarda geçirdi. Bizdeki Şeyh Bedrettin de özel mülkiyeti reddetti. Ona göre özel mülk, her şeyin sahibi Allah’a karşı bir saygısızlıktı. Bir kişinin mülk edinmesini toplum malını çalmak olarak değerlendirdi. Şeyh Bedretin, dinleri insanlar arasındaki huzursuzluğun kaynağı olarak gördü. Bu yüzden dinler toplum ve devlet hayatından ayrı tutulmalıydı. Zaten dinlerin birbirinden farkı yoktu. Din adamları dinleri kendi çıkarlarına göre düzenlemişti. Bedrettin ruhun varlığını da kabul etmiyordu. Ruh maddede olan bir şeydi, madde ortadan kalkınca ruh da ortadan kalkardı.

Şeyh Bedrettin bu düşünceleri ile şimşekleri üzerine çekti. Çelebi Mehmet’in huzuruna çıktığında ondan af dilemeye asla yanaşmadı. Çelebi Mehmet ona “Senin rengini sararmış görüyorum.” deyince Bedrettin de “Güneş de batarken sararır.” cevabını vermekten çekinmedi. Şeyh Bedrettin, çıkardığı isyandan sonra idam edildi. Ben bu insanların farklı düşüncelerini benimsemeyi veya benimsememeyi bilgi sahibi her insanın aklına, vicdanına ve tercihine bırakıyorum. Unutulmamalıdır ki herkesin aynı şeyleri düşündüğü bir yerde hiç kimse düşünmüyor demektir. Farklı düşünenleri ve düşünceleri yok etmek yerine onları bir olgusal gerçeklik olarak kabul etmek en doğru, ahlaksal insansal ve evrensel davranıştır.

Takdir sizlerindir.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.