Din Adına Konuşmalar Kontr Din Mi?

Din, insanın dünyaya geliş gayesini, yükümlülüklerini, sorumluluklarını bildirme ve toplum yaşantısına çeki düzen verme adına son derece önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Sadece bu boyutuyla bile kültürün en önemli ögesi konumundadır.

Kaldı ki; inanç sistemimiz ekseninde bakıldığında insan dünyaya halife-i arz olarak gönderilmiş, ne ölçüde iyi işler yapacağının değerlendirileceği kendisine bildirilmiş, cinlerle birlikte sadece Allah’a kul olmak üzere yaratıldığı Kur’an-ı mu’ciz’ül beyanda insanlığa ders verilmiştir.

Beraberinde İslâm dini ruhban sınıfına sahip bir din olmamak yanında, toplumun bir kenara koyarak, yokmuş gibi davranarak hayatını devam ettireceği, haftanın sadece belli bir gün ve saatinde, nefse de hoş gelen ritüellerle izah edilebilecek beşeri bir anlayış biçimi değildir. İslâm dini hayatın bizzat içerisinde, ibadet etme ve toplumsal hayatın sürdürülebilir bir biçimde ikame edilmesi için ortaya koyduğu tartışma kabul etmez esaslar yanında, tuvalete girmeden yıkanmaya, yemek yemeden uyumaya kadar insanın tüm fiillerini düzenleyen, bir doğrusu olan, yöntem getiren muazzam bir değerler sistemidir.

Yine Kur’an, belagatin önde, revaçta olduğu, şiirlerin kasidelerin çok kıymet verilip Kâbe’nin duvarına asıldığı, gaipten haber verme ve geçmiş yaşanmışlıkların hikâye suretinde fesahatli, akıcı biçimde anlatılmalarının toplum tarafından büyük ölçüde değerli bulunduğu bir dönemde nazil olmuş ve tüm edipleri, kâhinleri, hikâyecileri, şairleri susturmuştur.

Benzerini yazamazsınız diyerek karşı çıkanların burnunu yere sürttüğü gibi, 1400 yıldır bu meydan okumasını sürdürmekte, bir suresinin, ayetinin, bir ayetinin mislini getiremezsiniz diyerek inkâr edenleri yerin dibine batırmaktadır.

Şimdi böyle bir dini, böyle bir kaynağı kim reddedebilir?

Amel etmeyebilirsiniz ama reddetmeye, yerine benzerini koymaya da gücünüz yetmez, yetmemiş, yetmeyecek!

Peki şeytanlar, habis ruhlar rahat dururlar mı?

Yarasa gözü ışıktan rahatsız olur. Aynen öyle de; kötü niyetliler, hainler, dessaslar da Kur’an’ın latif, hoş, mübarek üslubundan, adalet, yardım, iyilik öğüdünden şiddetle gocunurlar. Bu gocunma kendini; ekonomik sistemler, ideolojiler, toplumsal teoriler geliştirerek alternatif oluşturma gayretleri biçiminde yüzyıllar boyunca göstermiştir. Fakat karşı koyamamışlar güneşi balçıkla sıvayamamışlar, mukabele edememişlerdir.

İslâm dinini ortadan kaldırma, işlevsiz hale getirme, değersizleştirme, toplumun gündeminden çıkarma ve gözünden düşürme çabalarının bir yönü de bunu din adına yapmaktır.

Din adamı görünen, ilahiyatçı bilinen bir takım tipler yıllarca dinden bahsederken gerçekte dinden bahsetmediler, insanların kafalarını karıştırdılar, şüphe attılar, peygamberi, şer’i delillerin önemli bir ayağı olan müçtehidleri ve alimleri kıymetsizleştirerek gözden düşürmeye çalıştılar. Bunu yaparken de hep din adına konuştular.

Beraberinde din adına konuşurken, vaaz-ü nasihat ederken gerçek anlamda dinden bahsetmek yerine kafalarında belirledikleri belli konulardan hikâyat nev’inden bahsettiler ve dini bu metinlerine hapsettiler. Belirledikleri konuları, anlatım formatlarını yıllarca bize din diye paylaştılar.

Uzatmayayım ben şunu anladım: Bunlar belli bilgilerin din diye anlatılıp bilinmesini, insanların gerçek İslâm’ı öğrenmemesini istiyorlar. Yani karşıt bir din anlatımı geliştirmişler. Bununla din konuşuyoruz diyor gerçek anlamda İslâm Dinini konuşturmuyorlar. Sorsanız dinden bahsediyorlar. Reel sektörde yapılan, pazarlama disiplininde anlattığımız, rakip propagandaları bastırmak amacıyla gerçekleştirilen kontr pazarlamaya benzer şekilde “Kontr Din” çalışıyorlar. Amele, iyiye, güzele yönlendirmeyecek şekilde sözde din anlatıyorlar.

Bunlar kimdir? Bunlar içimizdeler.

Gerçek Müslüman din adamlarını, Müslüman ilahiyatçıları veya bilim insanlarını bunlardan nasıl ayırt edeceğiz?

Kur’an’ı anlatmalarından, evrensel, asırlardır benzeri yazılamamış bu eserin günümüze bakan öğütlerini paylaşmalarından, Allah Resulü’ne sahip çıkmalarından, hadislere olur olmaz sahihti değildi dememelerinden, evliyaya, asfiyaya, müçtehitlere kıymet vermelerinden, Kur’an’ın ahkâmı olan namazı, orucu, edebi, namusu ders vermelerinden ve dahi cennet ucuz değil, cehennem lüzumsuz değil yani mükâfat da var mücazat da var ve bunlar bizim içindir, ayağımızı ona göre denk alalım diyebilmelerinden anlayacağız.

Allah Resûlü diyemeyen, dinin şartlarını değiştirilemez, esnetilemez, yerine getirilmese gereken zorunluluk olarak beyan edemeyen, çoğu Mevlana’yı kullanıp herkesi toptan cennete götürenlere, kulluğu basit olarak Allah’ı yüceltmek, insanlara iyilik yapmak olarak tanımlayan, namaz, oruç, faiz diyemeyenlere dikkat edeceğiz.

Allah istikametten ayırmasın, rızasını, resûlünün şefaatini nasip etsin.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Bilal 16 Haziran 2020 01:34

    Bir Kastamonulu olarak Orhan hocama bu anlamlı ve düşündüren yazısı için teşekkür ediyorum