Ben milliyetçi, muhafazakâr, dindar denilen sağ çevrede büyüdüm. Doğal olarak bu çevrenin değerlerini benimsemiştim. Türk milletinin büyük bir kesimini oluşturan bu çevre, değerlerine sahip çıkar, bu noktada kendisine söylenenlere samimiyetle inanır. Ne yazık ki bu söyleyenler ve söylenenler üzerinde hemen hemen her kesim gibi pek düşünmez. Zira düşünme becerileri yıllar boyunca gerek kendi içerisinden gerekse önder kabul ettikleri kişiler tarafından bastırılmıştır. Bu nedenle sağ Türk kitlesi en çok sevmesi, en çok sahip çıkması gereken aydınlık kişilere uzak durmuştur. Bunlardan biri ömrünü Türk milletinin varlığına harcamış, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Şimdilerde nasıl Atatürk’ü; sarhoş, ayyaş gibi sözcüklerle küçümsüyorlarsa hatırlıyorum lise yıllarımda da onun heykellerinden dolayı ona “beton Kemal” diyenler, dedirtenler oluyordu. Bunları benim okuma yazma bilmeyen anama söylediğimde anam bana, “Yok oğul, yok, sen onlara uyma, Atatürk ülkeyi kurtarmış da kötü etmiş.” derdi. Atatürk’e karşı olan bu olumsuz tavrın temel nedenlerinden biri Atatürk’ün İslam’la ilişkisiydi. Bizim sağ, dindar çevreye inandırılana göre Atatürk, İslam’la ilgili ne varsa onu kaldırmış, onun yerine laikliği getirmişti. Evet, doğruya doğru diyelim. Bilimsel açıdan, sözü eğip bükmeden söylersek Atatürk’ün anlayışı ve getirdikleri İslam’la uyuşmaz. Zira Atatürk, aklı ve bilimi rehber edinen bir liderdi. Biraz okuyan, gerçekçi, dürüst olanlar, hokkabazlık yapmayanlar bilirler ki akıl ve bilim dinle uyuşmaz. Dolayısıyla Atatürk’ün dinle ilişkisi akılcı ve bilimci olması nedeniyle farklı bir derecede olabilir. Ancak kimsenin inancı kimseyi bağlamayacağı gibi Atatürk’ün inancı ya da inançsızlığı kimseyi ilgilendirmez. Kaldı ki herkes kendi din algısı üzerinden birbirini suçlarsa ortada inandıkları din de kalmaz. Atatürk bu durumu görerek dinsel bakımdan kimsenin kimseye karışmayacağı laikliği getirmiş.
Halkın birinin, birilerinin, çeşitli grupların kulu kölesi olmaması için halk idaresini getirmiş. Yüzyıllardır adı söylenmeyen Türk toplumuna, Türk olduğunu hatırlatmış, Türk bilincini ve kimliğini kazandırmış. Bir Müslüman, Atatürk’ün dinle ilişkisini beğenmeyebilir ama pekâlâ Sevr’de küçük bir toprak parçasına mahkûm edilmek istenen Türk milletine savaşarak bugünkü sınırları kazandıran Atatürk’ü kabul edebilir. Buna din de karşı çıkmaz. Biraz vicdanı ve vefası olanlar da bunu reddedemez.
Atatürk’ün yapmak istediklerini anlayamayanlar sağ kesimin tepesinden hiç inmediler. Yine lise yıllarımdan hatırlıyorum, ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman, Erzurum Oltu’da bir vakıfta kendisini dinleyenlere, “Laiklik hiç şüpheniz olmasın, dinsizliktir.” demişti. Ben buna benzer sözleri ve daha fazlasını bizim sağ kesimdeki din adamlarında, akademisyenlerde, öğretmenlerde, yazarlarda, şairlerde ve liderlerde çok gördüm. Böyle düşünen, dindar olduğunu söyleyen daha nice kişilerin ve grupların etkisinde kalan sağ kesim, Atatürk’e üzülerek söylüyorum ki sıcak bak(a)madı. Ben ve benim gibi milyonlarca insandan oluşan sağ Türk kesimi bunlarla yetişti.
Bugün basına yansıyan Atatürk’e ve Cumhuriyet’e karşı edilen hakaretlerin altında uzun yıllar boyunca sürdürülen bu çarpık anlayış vardır. Hakaret eden çocuklara, gençlere ve diğerlerine öfkelenmek yerine doğruları sabırla anlatmak gerekiyor. Zira bir insanın toplumun ideolojiyle uyuşturulması, maddeyle uyuşturulmasından daha etkili ve uzun sürelidir. Uyuşma kolay kolay geçmez, uzun yıllar devam edebilir. Bu ideolojik uyuşmadan ancak akıl ve bilim zemininde uzun süreli düşünülerek kurtulunur.
Bütün bunlara rağmen sağ kesimde bu kalıbın dışına çıkarak Cumhuriyet ve Atatürk’le bağ kuran binlerce Türk’ün olduğunu da görüyorum. Ancak onlardan bazıları Cumhuriyet’i kutluyor ama onun kurucusu Atatürk’ü yine ağızlarına almıyorlar. Bunların arasında milliyetçi damarı kuvvetli olanlar bile var.
Atatürkçü olduğunu söyleyen kesimlere de sözüm var. Kadıköy’de öğretmenlik yaptığım yıllarda gördüm ki Atatürkçü kesimler de Atatürk’ü İslam’ın karşısında konumlandırmışlardı. Atatürk üzerinden sloganlar atarak dinsel değerleri benimseyen insanları horluyorlardı. Bana göre her iki kesimin yaptığı da kocaman bir yanlıştır. Her iki kesim de Türk milletini değerler üzerinden ayrıştırmıştır.
Bir toplumda her değer birbiriyle birebir uyuşmayabilir. Böyle bir zorunluluk da yoktur. Şimdi Atatürk’ün anlayışı ve Cumhuriyet’in getirdikleri dinle çelişiyor diye bunları birbiriyle çatıştırmak mı gerekir? Bizim sağ kesimin dilinden düşürmediği dinî ve millî değerler bile esasına bakarsanız birbiriyle çelişir. Bunları da mı birbiriyle kavga ettirelim? Elbette ki hayır! Tam tersine bir toplumu oluşturan her kesim, birbirlerinin değerlerine saygı duyarak ya da olduğu gibi kabul ederek ortak değerler etrafında, barış içerisinde yaşamalıdır.
Erdal hocam eline yüreğine sağlık çok güzel tespitlerde bulunmuşsunuz iki tarafta Maalesef ki Atatürk'ü kullanan kesimler bu ayrılıklardan ayrıştırmalardan çok çektik çok güzel dile getirmişsiniz Tekrardan teşekkür ediyorum hocam