Ahlaksız ve Ahlaklı Ahlak

Temelleri toplumların ilk oluşumlarına kadar giden ahlak, her toplumda farklı tarzlarda yaşanır. Birinde doğru olan ahlaksal davranış veya tavır diğerinde yanlış görülebilir. Bundan dolayı ahlaksal ilkelerden hareket ettiğini söyleyenler, yine ahlaksal ilkeleri savunduğunu söyleyenleri ahlaksızlıkla suçlayabilir. Doğru veya yanlış olarak değerlendirilse de ahlaksal ilkeler insanları bir arada tutmada oldukça etkili olmuştur. Ancak bilginin, sorgulamanın ve iletişimin artmasıyla beraber toplumlarda yüzyıllardır geleneksel, kültürel ve mitolojik ögelerle sabitlenmiş, sorgulanmamış ahlak ilkeleri üzerinde soru işaretleri oluşmuştur. Mevcut ahlak üzerine yapılan sorgulamalar bir başkaldırı niteliğindedir. Buna göre ahlak, güçlülerin, güçsüzleri bir sürü olarak gütmek için ortaya koyduğu ilkelerdir. Egemenler, ahlakı geniş kitleleri kendi çıkarları doğrultusunda kendilerine bağlamak için kullanırlar. Bunun için en ahlaklı kişiler gibi görünürler. Hakikatte ise ahlakı ahlaksızlıklarını örtmek için kullanan en ahlaksız kişilerdir. Mamafih birçok ahlak kuralı baskıcı, yasakçı ve korkutucudur. Bireysel düşünüş ve duyuşu yok eder. Kişinin kendince gelişimini engeller. Bireyi toplumun kurallarına kurban eder. Bireyin bilim, felsefe, sanat gibi alanlarda gelişimini engelleyici unsurları barındırır. Frıedrıch Nietzsche, bu tür ahlakı, insanı ahlaksızlaştıran ahlak olarak niteliyor. Ona göre ahlak, egemenlerin ve belli zümrelerin insanlara zorbalığıdır. Ahlak, insanı birilerine veya baskıcı sınıflara köle yapıyor. Immauel Kant işte noktada ahlakın nasıl olması gerektiği üzerinde kafa yoruyor. Ona göre köleliği engelleyen, özgürlüğü temel alan ahlaklı bir ahlak da mümkündür. Böyle bir ahlak anlayışı akla, bilime ve her insanın hakkını koruyan evrensel ilkelere dayanmalıdır. Doğrusu da bu değil midir? Eğer Kant gibi düşünülürse birbiriyle çelişen, savaşan ahlak anlayışlarının üstünde evrensel bir ahlak yasası çok rahat oluşturulabilir. Bununla beraber Kant, bir övgü ve ödül

beklentisiyle ahlaksal davranış yapanları da çıkarcı buluyor. Ahlaksal davranışlar, kendi içinde barındırdığı iyilik ve sorumluluk nedeniyle yapılmalıdır.

Asıl ahlak; özü iyilik taşıyan, olayları, insanları akıl ve vicdan süzgecinden geçiren, insanı insan olduğu için koruyan, huzurlu eden şeylerdir. Aşağılayan, ötekileştiren, yok sayan, kendini ahlaklı başkasını ahlaksız bulan kişiler ve kurallar ahlakı ahlaksızlaştırır. Hakeza bir kişi bir başkasına herhangi bir şekilde zarar vermiyorsa, yaşam hakkını engellemiyorsa o kişi evrensel ve ahlaklı bir ahlaka sahiptir. Nitekim Arthur Schopenhauer, insanlara zarar vermeyen anlayışı ahlakın temeli olarak görüyor. “ Eğer seni öldürürsem hepimizi birleştiren yaşam gücünün bir parçasını yok etmiş olurum. Kişi bir başkasına zarar verdiğinde bu, bir yılanın dişlerini kendi etinin içine geçirdiğini bilmeden kendi kuyruğunu ısırmasına benzer.” diyor. Farabi, İbn Sina ve İbn Miskeveyh de akılsal ve erdemli ahlak görüşündeydi. İbn Miskeveyh insanı baskılayan bir ahlakı değil, mutlu eden bir ahlakı önceliyor. Dolayısıyla ahlak, insana insan olduğunu fark ettirmelidir. İnsan ahlak kuralları için değil, ahlak kuralları insan için olmalıdır.

 

Etiketler : Erdal Altun Köşe
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.