Birkaç gün kadar önce YÖK uzantılı bir haber bütün ülkeyi kasıp kavurdu.
Haberin başlığı şu şekilde idi; ‘’ YÖK Yetenek Sınavlarını Kaldırıyor ‘’
Evet! Yanlış okumadınız.
Yıllardır Sanat ve Spor Fakülteleri için gerçekleştirilen yeterlilik sınavları YÖK’ün kararı ile tamamen üniversite sınavına mı bağlanıyordu?
Bu başlığı görür görmez bende şaşkınlıkla haberi okuyanlar arasındaydım.
Meraklandım…
Yalan yok! Gözüm Sahne Sanatlarını aradı.
Olsa da üzülecektim, olmasa da…
Çünkü olası bir değişim son yıllar düşüşe hatta çöküşe geçen Sahne Sanatlarını nasıl bir düzeye sürükleyecekti? En az şuan ki kadar muamma…
Çok geçmeden on dört bölümün üniversite sınav sistemine taşınacağını öğrendim. Bu on dört bölümden ise sadece bir tanesinin ( Grafik ) Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine etki edeceği hususunda bilgilendirildim.
Yüksek Öğretim Kurulu, beklenildiği üzere yetenek ve kabiliyet gerektiren bölümleri bu çerçevenin dışında tutmuş, kaygı duyulan hatayı göstermemişti.
Zaten yetenek, beceri, kabiliyet ve uygulamanın hakim olduğu bu bölümlerde sadece üniversite sınavını kıstas alarak yerleştirme nasıl sağlanabilirdi ki?
Kalem tutmamış bir elden Yazar, sahne görmemiş bir vücuttan Oyuncu, boyayı nasıl vuracağını bilmeyen bir Ressam ve enstrümana hiç ilgisi olmayan Müzisyenler…
Takdir edersiniz ki eğitim sistemine muhakkak ki büyük bir darbe olurdu bu karar!
ANCAK!
Buraya büyük harfler ile bir ANCAK bırakmak istiyorum.
Hep olası sistemin getireceği zararları konuşuyoruz.
Biraz da mevcut yönetimlerin özellikle son yıllarda getirdiği zararları düşünürsek Yüksek Öğretim Kurulunun neden bir çözüm arayışı içerisinde olduğunu anlamamız mümkün olur.
YÖK’ün bu çalışması ile özellikle ‘YETENEK’ adı altında her türlü insiyatif kullanılarak eş, dost, akraba yeri yapılan bu bölümler muhakkak ki kendilerine çekidüzen vereceklerdir.
Böylesine üst düzey bölümler her geçen yıl kan kaybediyor, başvurular yok denecek kadar alt seviyelere düşüyorsa ve de bölümlere yerleştirilecek yetenekli adamlar aranıyorsa oturup biraz düşünmek gerekir.
Rağbet edilen pozisyonundan, rağbet eden pozisyonuna düşülmüş ise zaten ters giden bir şeyler var demektir!
Özellikle Sahne Sanatları gibi yedi, sekiz şehirde bulunan ve bunlardan bir tanesi de Atatürk Üniversitesi olan şehrimizde toplum olarak hala bu artının farkına varılamamışsa hatayı toplumda değil, eğitimi veren bireylerde aramak gerekir. Zira toplum ve birey unsurları birbirinden ayrı düşünülemeyeceği için buradan anlaşılacak şu ki Eğitimci de bu nimetin hala farkına varamamış demektir!
Yok olmaya yüz tutmuş bu bölümleri ayağa kaldırabilmek için öncelikle; Üniversite sınavında barajı aşarak yetenek sınavına girmek yerine, YÖK tarafından belirlenen doyurucu bir puan almak ve akabinde SANATÇI OLABİLECEK kapasitesi olanların YETENEK SINAVINA tabi tutulmaları şartı eklenmelidir.
Böylece entelektüel bir donanım gerektiren bu bölümler insanların barajı aşarak yolunu tutacağı bir alternatif seçim olmaktan uzaklaşacak, geçtiğimiz dönemlerde ki gibi kalite taşıyarak kapısı aşındırılacak ve de gerçek sanatçılar yetiştirilen bir sanat kurumu olacaktır.
Sanatçılık hiçbir zaman iki kişinin dudakları arasına bırakılmamalıdır!
Gençler bölümlerinde kapı açarak, hocasının kütüphanesini düzenleyerek, çay kahve getir götür yaparak sanatçı olunmayacağı gerçeğini görmeli ‘SANAT TANRI’YI ARAMAKTIR’ anlayışı şiar edinilerek mukaddes bir mesleği icra etmenin gururunun, gurursuzlukla kazanılamayacağının farkına varılmalıdır.
Atatürk Üniversitesi gibi köklü bir üniversite olarak mükemmel bir dekan barındıran, ancak bölümler anlamında her geçen yıl gerileyen Güzel Sanatlar Fakültesinin, eğitim ve öğretim olarak ayağa kalkması elzemdir!
Yakın bir tarihe kadar Türkiye’nin dört bir yanından katılım sağlanan ve ülke çapında tanınan bu fakültenin reçetesini geç olmadan yazmalı ve hastalıklı bölgeler bir an evvel tedavi edilmelidir.
Eğitim yuvaları iki eğitimcinin ego yarışına girecekleri, ‘’ senin adamın benim adamım, senin dalın benim dalım ’’ repliklerini kullanacakları yerlerden çıkarılıp, gerçek sanatçıyı var edip daha iyi yerlere getirme adına yarışacakları yerler olmalıdır!
Sağlıklı bir eğitim sistemi oluşturulmadan, ‘’Benim, senin‘’ anlayışı çerçevesinde, iki kişinin hırsının hakim olduğu bir zihniyet ile olağan bir eğitim sistemi devam edecek ise! Değil yetenek sınavının kaldırılması, üzülerek söylüyorum ki bölümlerin kapanmasının dahi bu şartlarda iki üç kişiden başkasına bir zararı yoktur! Şuan bu iki üç kişiden başkasına da faydası olmadığı gibi…
Ümit ediyorum ki YÖK’ün gözümüz üstünüzde olarak uyguladığı, dahası ABA ALTINDAN SOPA GÖSTERDİĞİ bu karar ile kapıcıdan, çantacıdan, çaycıdan, yağcıdan ( Kapı açan, çanta taşıyan, çay taşıyan ) sanatçı olunmayacağı gerçeği birilerinin aklına kazınır!
Zira bizler Güzel Sanatlar Fakültesini olumsuz haberler ile değil, SANATÇILARI VE SANAT ESERLERİ ile bilmek, duymak, hatırlamak isteriz.
Varsa tabi…
Ne diyelim..?
Sürçülisan ettiysek affola!
En kalbi ve en derin muhabbetle…