Yaşamın Anlamı ve Anlamsızlığı

Ben, çoğu zaman bana öğretilen güzel, anlamlı bir yaşama geldiğimi değil, bir acının, kaosun içine düştüğümü düşünmeye başladım. Bunların derecesi o kadar fazla ki her insan gibi bunlardan kurtulabilmek için bu zamana kadar bana öğretilen öğretilerin anlamları üzerinden bunları hafifletmeye veya kurtulmaya çalıştım. Acıya sabır, kaosa düzen, şiddete sevgi gibi anlamlarla karşı koymaya gayret ettim. Böylece yaşamı anlamlı hâle getirdim. Uzun diyebileceğim yıllar boyunca beni rahatlattı. Yaşamın acı yükünü, psikolojik olarak hafifletti. Her insan gibi bir nevi kendi kendime teselli verdim. Zira yaşam o kadar ağır ki bunu insanın taşıması mümkün değil. İnsan bu anlamlar üzerinden yaşama tutunabiliyor. Anlamlara tutunamayanlar, yaşama da tutunamıyorlar.

Lakin madalyonun diğer yüzüne baktığımda bana öğretilen öğretilerin bazı anlamlarının, benim, yaşamı hakiki anlamda anlamamı güçleştirdiğini, gözlerime perde çektiğini, kulaklarımı tıkadığını, aklımı işlemez duruma getirdiğini gördüm. Meğerse ben her ne kadar öğretilen anlamlar üzerinden yaşama güzel bakmaya çalışsam da kötü gerçekler, yaşamdan hiç eksik olmamıştı. Her tarafta savaş, acı, kaos, haksızlık tüm hızıyla devam ediyor. İşin aslı kötülükler birer gerçek, iyilikler ise benim bu kötülüklere karşı ürettiğim savunma tasarımlarımdı. Kötünün acısına karşı kendimi iyi bildiğim anlamlarla savunuyordum. Bu tasarımlarım beni kötünün acısından bir yere kadar koruyordu ama yaşamın iyi olduğu yanılgısını da bende oluşturuyordu. Hâlbuki yaşam benim sandığım gibi değil, olduğu gibiymiş. İnsanın insanı ya da diğer canlıları aşağıladığı, ezdiği, kesmeye, öldürmeye devam ettiği, kendisini tanrılaştırdığı bir yaşamı, hangi anlamlı şey, bana iyi gösterebilir ki!.. İşte bazı anlamlarım bunları görmezden gelmeme sebep olmuş. Bunlara karşı verdiğim anlamların aslında cahilliğimden, çaresizliğimden ya da yaşama tutunma arzumdan kaynaklandığını şimdi görüyorum. Meğerse insan onuruna yakışır anlamlar üretememişim.

Hayatın anlamı üzerine düşündüğümde maalesef bu neticeye ulaşıyorum. Vardığım neticenin beni karamsarlığa götürdüğünün de farkındayım. Bu noktada karamsarlıklarıyla bilinen Arthur Schopenhauer, Friedrich Nietzsche, Jean-Jaques Rousseau ve Albert Camus gibi filozofları yeni yeni anlıyorum. Onlar, hayatın anlamı üzerine düşünerek yaşamın gerçeklerini görüp hissettikleri için karamsar olmuşlar. Belli ki kendilerine öğretilen anlamların yaşamın karşısında anlamsızlaştığını derinlemesine anlamışlar. Kanaatime göre anlamların anlamsızlaşmasındaki en önemli şey, yaşamın gerçeklerine, insanın aklına ve vicdanına uymamasıdır. Bundan dolayı anlamsızlaşan anlamları yeniden anlamlandırabilme, miadını dolduranları bir köşeye bırakabilme cesaretini gösterebilmeliyim. Şayet yaşamıma anlam katacaksam yaşamı olduğu gibiye yakın aktarabilen, tarihsel süreç içerisinde doğruluğunu kabul ettirmiş, akılsal ve evrensel anlamlara yönelmem gerekiyor. Anlamsız yaşamı, anlamlı hâle getirebilmem için bu, bir şart gibi görünüyor.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.