Tevfik Fikret, Mehmet Akif Ersoy

18. yüzyıl Türk Milleti için acılı, hüzünlü bir o kadar bunları dert eden aydınların ıstırap çektiği asır olmuştur. Askeri mağlubiyetler, ekonomik çöküntüler, sosyal çalkantılar, etnik ayrımcılığın zirveleştiği en uzun yüzyıl......

 

Batı lehine değişen güç dengesinin yeniden dengelenmesi için ortaya çıkan fikir akımları......! Tanzimatçılar, Jön Türkler, İttihatçılar, Yeni Osmanlıcılar kim olursa olsun bütün gayretleri, çabaları yıkılışı durdurmak... Ürettikleri fikirleri canla başla savunmak....! Öylede yapıp her biri birer fikir işçisi oldular...!

 

Ahmet Cevdet Paşa, Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinasi, Ahmet Mitat, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Tevfik Fikret ve Mehmet Akif ve daha niceleri Osmanlının yıkılışını görüp fikir üretmiş, ürettikleri fikirlerin çilesini çektiler.....

 

Bu çileli kavgada uçlar vardı... Bir tarafta Tevfik Fikret, öte yanda Mehmet Akif... İkisinin ortak hayali aynı olan ve neticesi tam bir zıddiyetle sonuçlanan dramların yaşanması olur.

 

Osmanlı geri kalmıştı.... Sanayide, ilimde, teknolojide... Gerileme devam etmektedir. Diğer Osmanlı aydınları gibi Tevfik Fikret'e göre çare batının ilmini, tekniğini almaktır. Bunun içinde oğlu Haluk'u ışık ülkesi olarak gördüğü İskoçya'ya 'kara topraktan altın yapmayı öğrenmek' için İngiltere'ye yolcu eder. Fikret yolculuk öncesi oğluna:

 

"Bir ziyâ kârbânı bul ve katıl

 

Gez, dolaş kâinât-ı efkârı

 

Dâimâ önde, dâimâ yukarı

 

Pür tehâlük hayât ü kuvvetden,

 

Ne bulursan bırakma: San'at, fen

 

İ'timad, i'tina, cesaret, ümid.

 

Hepsi lazım bu yurda, hepsi müfîd" şiiriyle seslenir.

 

Fikret Avrupa'nın ilim, teknik ve kültürünün alınmasında her hangi bir süzgece ihtiyaç duymaz.... Hepsinin alınmasını öğütler Haluk'a...! Oğluna büyük ümitler bağlar, elinde meşale ile yurda geleceğini ümid eder.. Fakat Haluk ilerleyen yıllar İngiltere'den Amerika'ya gider. Bin bir ümitle yurt dışına gönderdiği oğlu babasının beklentilerinin tam zıddı olan olayları yaşar ve papaz olur. Bir daha yurda gelmez.

 

Tevfik Fikret'le aynı zamanlarda oğlunu Avrupa'ya gönderen bir başkası daha vardır. Bu İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif'dir. Akif hayalindeki oğlu Asım'ı rıhtımdan yolcu ederken titiz davranmasını önerir ve şu şiiri yazar.

 

"Alınız ilmini Garbın, alınız sanatını

 

Veriniz hem de mesainize son süratını

 

Çünkü kâbil değil artık yaşamak bunlarsız

 

Çünkü milliyeti yok sanatın ve ilmin; yalnız"

 

Akif; Batının ilmine, tekniğine karşı değildir. O Asım'ın Nesli demektedir. Bu nesilden çok şey beklemektedir. Akif'in hayali kahramanı olan Asım din ve ahlak konusunda Haluk'la aynı çizgide değil tam zıd istikamettedir. Asım Çanakkale savaşı çıkınca Berlin'deki Mühendislik öğrenimini bırakarak yurda döner.

 

Yıllar geçer... Fikret'in oğlu Amerika'da yaşarken Akif'in oğlu İstanbul'da hayatını sürdür. Hatıralardan ve yazılı basından öğrendiğimize göre Akif'in oğlu perişandır. Kalacak yeri, cebinde parası yoktur....! Paraya ihtiyacı olduğu bir günde Çetin Altan'dan utanarak, sıkılarak borç para ister. Hayatının sonlarına doğru MTTB binasında hamiyetperver birileri bir oda verir. Artık Akif'in oğlu burada yatıp kalkmaktadır. Birileri harçlığını verir. Günün birinde yönetim değişir. Genel başkanlık koltuğuna oturan muhafazakar biri gelir....! Akif'in oğlunu dışarı atar. Sonra ne olur....! Günün birinde çöp bidonu yanında ölmüş bir ceset bulunur...

 

İşte bu ceset Akif'in oğludur.

 

İki olay, iki uç insanın evlatlarının sonucudur. Geçen şu kadar zamana karşı, Türk aydını, Türk toplumu için değişen bir şey varmıdır.....?

 

Birileri Fikret üzerinden, birileri Akif üzerinden mal, mülk, şöhret ve makam kazanmaktadır....

 

Kim bu kazanç sağlayanlar? Artık onu da siz bulun.....!

 

28/10/2020 ERZURUM

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.