Yıllardır liselerde öğretmenlik yapıyorum. Üniversiteye hazırlanan öğrencilere elimden geldiğince bölümler ve puan türleri hakkında rehberlik ediyorum. Öğrenciler, kafalarına takılanları soruyorlar. Bunlardan biri hukuk, psikoloji, felsefe, sosyoloji gibi bölümlerin neden eşit ağırlık puan türünden öğrenci almasıydı. Ben de onlara bu bölümlerin kendi hazırlandığım dönemde sözelden öğrenci aldığını fakat sonraları eşit ağırlıktan almaya başladığını ifade ettim. Bu uygulama yıllardır ısrarla sürdürülüyor. Sözünü ettiğim bölümlerin neden eşit ağırlıktan öğrenci aldığını basından okuduğumda çok şaşırmıştım. Hukuk ve psikoloji gibi bölümlerin hocaları, daha zeki ve analitik düşünebilen öğrencilerin bölümlerine gelmesi için eşit ağırlıktan öğrenci alınmasını istemiş. Hâlbuki bu isteğin ve uygulamanın eğitimsel ve bilimsel hiçbir dayanağı yoktur. Kime göre neye göre hangi tutarlı mantıkla bu ölçüyü koymuşlar? Eğer hocaların mantığından gidersek pekâlâ görsel mekânsal zekâsı olan bir kişi de kendini matematik zekâsından veya diğer zekâ çeşitlerinin birinden üstün görebilir. Bu bakımdan bir zekâ çeşidini diğerinden üstün görmek bilimsel bir doğru değildir. Zira hepsinin kullanıldığı alanlar farklıdır. Edebiyat bölümü sözel dilsel zekâyı, müzik bölümü müziksel ritmik zekâyı, benden eğitimi bölümü bedensel kinestetik zekâyı önceler. O hâlde nasıl edebiyat, tarih, müzik, beden eğitimi gibi bölümlerin matematiksel zekâyı öncelemesi saçma duruyorsa hukuk, psikoloji gibi bölümlerin matematiği öncelemesi de aynı şekilde saçmadır. Bundan dolayı matematiği sözel bölümlere dayatanların görüşlerini hiçbir zekâ çeşidine yerleştiremiyorum.
İlgililerin bu zeki ve analitik takıntısı yüzünden milyonlarca sözel yeteneğe sahip öğrenci, sözel bölümlerin kısıtlılığını söyleyerek eşit ağırlık bölümlerine gidiyor. Bundan dolayı birçok lisede sözel bölüm açılamıyor. Eşit ağırlık bölümüne giden öğrenciler de sevemedikleri veya başaramadıkları matematik yüzünden mutsuz ve başarısız oluyorlar. Hukuk, psikoloji gibi bölümlerde okuması gereken binlerce öğrenci, matematikten başarısız olurum korkusuyla başka bölümlere yöneliyor. Dolayısıyla hukuk ve psikoloji gibi bölümlere matematik çözebilen, öğrenciler daha fazla giriyor. Oysa bana göre bu bölümlere matematik çözebilen öğrencilerin değil; sözel, duygusal, sosyal ve empati gücü gelişmiş öğrencelerin girmesi gerekir. Sadece matematik çözebilen fakat sözel, sosyal ve duygusal kabiliyeti gelişmemiş öğrencilerin hukuk ve psikoloji okuması bu mesleklerde problemlere yol açar. Nitekim benim gözlemlerime göre -başarılı olanları tenzih ederek söylüyorum- son yıllarda savcı, hâkim, avukat, psikolog, sosyolog olan kişilerin kendilerini ifade etmeleri, sosyal ilişkileri oldukça zayıftır. Bu hal, hukuk, psikoloji ve sosyoloji gibi bölümlerin ruhuna aykırıdır. Düşünsenize kendini ifade edemeyen, bildiğini anlatamayan, karşıdakini anlayamayan bir avukat, savcı, hakim olabilir mi? Kendiyle barışık olmayan, içsel zekası zayıf, başkalarıyla diyalog kuramayan bir psikolog, sosyolog olabilir mi? Ne yazık ki bizim sistemde oluyor. Bunları söylerken yanlış anlaşılmaktan da imtina ediyorum. Matematik yapan, aynı zamanda sosyal bilimlere yatkın olup hukuk veya psikoloji bölümlerini okuyarak başarılı olanları tenzih ediyorum.
Hukuk, psikoloji ve sosyoloji gibi bölümlerin eşit ağırlıktan öğrenci almasını savunanların bir argümanı da matematiği bilenlerin daha iyi analitik düşüneceklerini düşünmeleridir. Yine yanlış anlaşılmamak için hemen belirteyim ki matematik mükemmel bir düşünme biçimidir. İsteyen ve yeteneği olan öğrencilere mutlaka öğretilmelidir. Zira pozitif bilimler matematik olmadan icra edilemez. Ancak matematik çözebilenlerin sosyal bilimlerde daha analitik düşüneceklerini düşünmek bir yanılgıdır. Çünkü analitik düşünmek sadece sayılara özgü bir şey değildir. İnsan kavramlar ve cümleler de analitik düşünebilir. Sonuçta yine aynı analitik düşünme gerçekleşir. Dolayısıyla sosyal bilimlerde düşünmek sayılarla değil, kavramlar ve cümlelerle yapılır. Her sosyal bilim, kendi kavramları ve bilgileri üzerinden bir dil oluşturarak düşünce üretir. Bu konuda ünlü İngiliz felsefecisi Thomas Hobbes, bilimlerdeki akıl yürütmeyi(düşünmeyi) parçaların toplanmasından oluşan toplam veya bir toplamın bir başka toplamdan çıkarılması olarak tarif ettikten sonra şöyle diyor: “Bu, sözcüklerle yapılıyorsa bütün parçaların adlarının diğer parçanın adı ile ilişkisinin düşünülmesidir… Bu işlemler sadece sayılara özgü olmayıp birbiri ile toplanabilen ve birbirinden çıkarılabilen her şey için geçerlidir. Aritmetikçiler nasıl ki sayıları toplamayı ve çıkarmayı öğretiyorlarsa geometriciler de aynı şeyi çizgiler, üç ve iki boyutlu şekiller, açılar, oranlar, defalar, hız, kuvvet, güç dereceleri ve benzerleri biçiminde öğretirler… Siyaset yazarları, akitleri bir araya getirip insanların görevlerini bulurlar, hukukçular ise özel şahısların işlerinde neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bulmak için yasaları ve olayları bir araya getirirler.” Hobbes’un bu görüşlerini de dikkate alıp toparlarsak sözelden öğrenci alması gereken bölümlerin eşit ağırlık puan türünde olması büyük bir yanlıştır. Sözel yetenekteki öğrencilere matematik dayatılarak onların hukuk ve psikoloji gibi bölümlere girmelerinin engellenmesi zorbalıktır. En azından hukuk, psikoloji, felsefe ve sosyoloji gibi bölümlere sözelden de öğrenci alınarak bu yanlışlık ve zorbalık giderilebilir. İlgili kurumlara sesleniyorum: Zararın neresinden dönülürse kârdır.
biz sözel puanla girdik .şimdi ki çocuklara biz sözel puanıyla girdik deyince şaşırıyorlar.normali sözel olmasi
Çok güzel bir yazı. Sözel bölümlere çok yatkınım fakat matematiğe zorlandırılıyorum. Bu zorbalığı biraz daha devam ettirseler sözel bölümle diye bir şey kalmayacak.
Bir de TYT de tarih, coğrafya ve felsefeden çok az soru çıkmasının sonuçlarına deginseniz. Kaleminize yüreğinize sağlık
Gerçekten yaptıkları büyük bir zorbalık.Mükemmel bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık. Birde sırf sözel zekaya daha yatkın olduğu için sisteme kurban giden çocuklar var. Umarım bir gün bu zulüm biter.
Bu kadar mı olur yaa? Yüreğinize sağlık. Harika bir yazı. Sanki ben yazmışım dedirtti. Yalnız bu yazıyı duyurmak gerek. Yani analitik düşünmenin matematiğe indirgenmesi... Çok gördüm matematikçi ama iyi bir sosyal bilimci olmak başkadır. Bilakis sayısal kafalar çok fazla düz mantık oluyor. Sebep sonuç bağlantısından ziyade sonuç odaklı oluyorlar. Ve şimdi yazınızla daha derinine düşündüm de gerçekten düz mantık insanların yaptığı hukuk da işte ona göre oluyor.