Psikolojide bir davranışın, duygunun, düşüncenin ruhsal hastalık sayılabilmesi için bireyin bunlardan birini veya birkaçını bedensel ve toplumsal işlevlerini aksatacak kadar yoğun yaşaması gerekir. Buna nevroz denilmektedir. Eğer bu durum bireyin toplumsal gerçeklikle bağlantısını koparacak kadar şiddetliyse buna da psikoz adı verilmektedir. Bu ruhsal hastalıkları sadece kişiler yaşamaz. Küçük gruplar ve toplumların geneli de yaşayabilir.
25 yıldır severek öğretmenlik yaptığım okullarda bana göre psikolojik bir rahatsızlık almış başını gidiyor. Aynen psikolojide bir davranışın, duygunun ya da düşüncenin diğerlerini bastırarak bireyi hasta etmesi gibi onlarca kazanım, beceri ve yeteneğin geliştirilmesi dururken öğrencileri sadece bir testle değerlendirmek okulları hasta ediyor. Gerçi okullarda öğrencilerin beceri ve yeteneklerini değerlendirecek bazı ölçütler yok değil ama uygulamada daha çok testle yapılan ölçme ve değerlendirmelere önem veriliyor. Testte dayalı sınavlarla öğrencileri değerlendirerek onların toplumla olan bağlarını koparıyoruz. Sınavlarda iyi test çözen ama toplumda konuşamayan, dayanışmacı düşünemeyen, öz güveni olmayan ve problem çözemeyen bireyler yetiştiriyoruz. Bir devlet bankasının üst düzey yöneticisiyle konuşmuştum da o da bu durumdan yakınmıştı. Hocam dedi. “Şu anda üniversite sınavlarında Türkiye derecesi yapmış, Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden mezun olmuş çalışanlarım var. Onların kendi başlarına iş yapabilme, yeni bir şey üretme ve sorunları çözme gibi becerileri yok. Denileni yapmanın dışına çıkamıyorlar.” Hiç unutmuyorum, bir öğrencim de bir konu hakkında yorum yapmasını istediğimde “Hocam biz tost yiyen, test çözen çocuklarız, yorum yapamayız.” demişti.
Ortada böyle bir vahim tablo varken okul yöneticileri, öğretmenler sistemin teste dayalı sınavlarla yürütülmesinden dolayı bu kazanımları, becerileri ve yetenekleri geliştirmek yerine öğrencilere durmaksızın test çözdürüyorlar, daha da kötüsü bu garabette yarışıyorlar. Çocuklarının iyi bir liseyi veya üniversiteyi kazanmaları hevesine kapılan veliler de test çözdürme hastalığının farkında bile değiller. Dolayısıyla veliler bu noktada daha baskıcı davranıyorlar. Bu işi o kadar abartan okullar var ki akıllara zarar. Eğer bir öğrenci test çözmede başarılı ise diğer yönleri zayıf bile olsa onu çok çalışkan ve zeki kabul ediyorlar, başarısızsa diğer yönleri gelişmiş dahi olsa ayırt edilmesi gereken çürük elma olarak görüyorlar. Ders çalışmakla test çözmek neredeyse aynı anlamda kullanılıyor. Başta proje olanları olmak üzere okullar neredeyse eğitim öğretim yapılan yerler değil de test çözme merkezlerine dönüştürüldü. Eğitim öğretimin diğer unsurlarını bırakarak sadece yıllardır çözdüğü testleri tekraren çözen öğretmenler de iyi öğretmen olarak görülüyor. Olan ise hayatının baharında çeşitli beceri ve yeteneklerini geliştirmesi gereken öğrencilere oluyor.
Bu nedenlerle ilkokuldan liseye kadar her kademede süren bu test çözme, çözdürme hastalığına Millî Eğitim Bakanlığı tam olarak bir çözüm bulmalıdır. Hayatta karşılığı olmayan test yerine karşılığı olan kazanımları, becerileri ve yetenekleri ölçen bir ölçme değerlendirmeye acilen geçmelidir. Artık bilgiyi ezberleten, beş şıktan birini işaretlemeyi önceleyen öğretim anlayışı çoktan bitti. Bilgiyi ezberletmeye gerek yok, bilgiye her yerden kolayca ulaşılabiliyor. Bunun yerine öğrencilerin eleştirel, kavramsal, yaratıcı, dayanışmacı düşünmesini, güçlü iletişim kurmasını, problem çözmesini sağlayabilen, öz güven ve öz saygı verebilen eğitim öğretim anlayışına vakit kaybetmeden geçmemiz gerekiyor. Bu yönde umutlandırıcı çabalar yok değil ama yetersiz kalıyor. Bu çabalar bu test hastalığını tedavi edecek nitelikli boyuta ulaştırılmalıdır. Bu eleştirilerden öğrencisini hakikaten mesleğe ve hayata hazırlayan okulları tenzih ediyorum.
Görüşlerinize katlıyorum. Öğrenciler, ders dışında bir sportif, sosyal veya kültürel bir faaliyet göstermiyorsa daha zor uyum süreçleri yaşıyorlar. Çalışma hayatında takım çalışmalarında yetersiz kalıyorlar.
Memleket sınav memleketi oldu. Teste dayalı Sınavları kaldırmadan dedikleriniz olmaz.
Aynen katılıyorum değerli Hoca'm.. diplomalı ama kendi kararlarını alamayan,veremeyen,pratik çözümler üretemeyen,sorumluluk alamayan, boş beyinli insanlar mezun oluyor artık okullardan.. yazık...