Nefî Erzurum’u Neden Sevemedi

İnsan, kendisini doğduğu topraklara ait hisseder. Bu ait olma kadar kabul görme de insanın en temel ihtiyacıdır. Çünkü toplumsal bir varlık olan insan, huzur ve güven içinde yaşayabilmek için bir topluma daima gereksinim duyar. Yaşadığı şehre ve topluma şiirler, maniler yazarak; türküler, şarkılar söyleyerek bağlılığını dile getirir. Bu nedenle doğduğu şehirden ayrılanlar, eğer yeni yerlere alışamazlarsa bir zaman sonra oraları özlemeye başlarlar. Özellikle içe kapanık insanlar, yeni yerde insanlarla iletişim kuramayınca memleketine dönerek annesine, babasına, akrabalarına, arkadaşlarına, evine barkına kavuşma arzusu duyarlar. Böyle bir durumda eski aidiyet duygularını kaybettiklerinden, yeni yerlerde de kabul görmediklerinden dolayı kendi memleketlerine tatlı özlem duymalarının ötesinde psikolojik sorunlar yaşamaya başlarlar. Kaygı, korku, yalnızlık, huzursuzluk, karamsarlık içerisinde şiddetli acı duyarak yaşamdan keyif almazlar. Bu durumda sıla özlemi yaşayanlar depresyona girerler. Sıla özleminin depresif olarak yaşanmasına nostalji denilir. Nostalji hastalığına düşenler ise genelde duygulu, vefalı ve vicdanlı insanlardır.

 

Ömrünün yaklaşık ilk otuz bir yılını doğup büyüdüğü Erzurum’da geçiren Nefî’de değil nostaljiye, tatlı bir memleket sevgisine ve özlemine dahi rastlanmaz. Bunun sebeplerinden birkaçı Nefî’nin Erzurum’da yaşadığı sıkıntılarda, yoksulluklarda ve zorluklarda aranabilir. Nef’î bunlardan dolayı Erzurum’a karşı sevgi duyamamış olmalıdır. Erzurum, ona hep bu olumsuzlukları hatırlattığı için kendi şehrine yabancılaşarak bir beyit dahi kaleme almamıştır. Nitekim insan, kendisine bedensel ve psikolojik olarak zarar veren her şeyden uzaklaşır ve onları hatırlamak bile istemez.

 

Bir başka sebep ise daha önce sıkça bahsettiğimiz onun narsist karakteridir. Narsistler, kişilere, yerlere ya da başka şeylere samimiyetle özlem duymazlar. Nitekim kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri için bir insana ya da bir şeye işlerine yaradıkları müddetçe ilgi duyarlar. Ayrıca Nefî’nin sert, acımasız, duygusallıktan uzak kişiliği kendi memleketine özlem duymasına engel olmuştur. Nefî, şiirlerinde Şam ve Bağdat gibi şehirlerden bahsetmesine rağmen kendi hayatında önemli yeri olan, iki şehri öne çıkarır. Bunlardan biri ömrünün yaklaşık otuz yılını yaşadığı İstanbul, diğeri de küçük bir kısmını geçirdiği Edirne’dir. Nefî, Erzurum’un aksine hayatını şekillendiren, birçok maddi ve manevi imkâna, şöhrete kavuşturan İstanbul’u narsist mantıkla cennetle kıyaslayarak büyük minnet ve vefayla över. Ona göre hoş şehrin suyunu ve havasını yani İstanbul’u Hz. Âdem görse cenneti unutur:

                Şehr-i hoş âb u hevâ yanî Stanbul ki eğer

                Tarhını görse behişti unuturdu Âdem

Görüldüğü gibi Nefî, şehirleri duygusallığından dolayı değil, faydalandığı padişahların bu şehirlerde bulunmasından dolayı över.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Nesrin YILDIZ 17 Kasım 2024 22:36

    İnsan, kendisine bedensel ve psikolojik olarak zarar veren her şeyden uzaklaşır ve onları hatırlamak bile istemez... Narsist kişiliğe sahipse, zaten ilmi de eserleri de itibar görmemeli,.. çünkü onlara da samimi olduğu düşünülemez...