Neden mi anlaşamıyoruz?

Çok arkadaşım var benim. Hepsini nakış gibi diziyorum hayatımın güzide köşelerine. Hepsiyle türlü sohbetlerim var havadan sudan. Değersiz mi bunlar peki? Hayır hayır asla. Lakin gel gör ki bazı muhabbetlerin tadı hala damağımdadır. İşte o muhabbete haiz olduklarım size değil kırk yıllık hatırlık bir fincan, kırk cezve yapmaz mı sohbetine aç bu can.

 

Ta kalbinizden okumuşsanız üstat Necip Fazıl’ın şiirlerini geçin şöyle canı başıma. Bir Sakarya şiirini kalbiniz kuş olmuşçasına okumamışsanız işte tat vermiyor o muhabbet. “Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya” dediğinde şair içiniz titremiyorsa yazık. Kaldırımlar şiirlerinde buram buram aşk hissetmediyseniz konuşalım yine sizinle, muhabbet şart değil.

 

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;

 

Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

 

Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;

 

Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

 

Şimdi ben nasıl hissettireyim bunu size. Muhabbet kadar tesir edemez zindandan yazılan mektup o zaman kalbinize. Muhabbet böyle olmadı mı kendimi gurbetteki yabancı gibi hissediyorum ve şair sesleniyor adeta yüreğimden beynime,

 

“Ben bu gurbet ele düştüm düşeli,

 

Her gün biraz daha süzülmekteyim.

 

Her gece içinde mermer döşeli

 

Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.”

 

Mehmet Akif Ersoy un safahatı ile bize bizi sorgulattığını anlamadıysanız selamın aleyküm, aleyküm selam. Çoğunuzun İstiklal marşı diye sadece ezber ettiğiniz şeyi duyunca yüreğiniz göğüs kafesinizi dövmüyorsa mısra mısra erimiyorsanız verin selamımı geri.

 

Cahit Zarifoğlu’nun “Uçmayı öğrenmeden göçmeye mecbur kalmış bir kuş gibi kalbimiz” sözlerini tek okumada geçiyorsanız geçtiğimiz sokaklar bile uzak olsun. Anlayamıyorsanız hissiyatımı şair cevap versin size “sevmek te yorulur” desin mesela.

 

“Yavuz iken Zebun Ettim Selim’i” diyen Cemal Safi olmasa nasıl bilinir ki aşk. Öyle ya kimsesizdir ve resmi de yoktur cismi de.

 

Ahmed Arif’in Suskununda ki Nasıl da yılları buldu, Bir mısra boyu maceram… sözü hayatınızı özetlemiyorsa aynı şehre ait olmayalım. Anlıyorsanız beni şimdi hasretinle prangalar eskittim deki hissiyatı tadalım sizinle, “ Seni anlatabilsem seni…Yokluğun, cehennemin öbür adıdırÜşüyorum, kapama gözlerini…”

 

Aynı teline vuramıyorsak muhabbetin, Sezai Karakoç un dediği şeyi hissederim sizde. Herkes gibi olmak, olmayacak bir şey Herkes gibi olmak, olmamak gibi bir şey." Yok eğer aynı çayın deminde aynı hissiyatla devamsa muhabbet ve yürek ile yaşıyorsanız hayatı;

 

“Ateş yakacak bir şey bulamayacak sende.

 

İşte İbrahim olmak bu” sözlerini yakıştırırım yüreğinize.

 

İki lafın belini kırmak değil de, aynı muhabbet deminde demlenebilmek dileği ile…

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.