Ne Yazık Ki…

Çiçekli bahçelerde yürüme alışkanlığını unutalı çok oldu. Dünya denilen hanın yolcusu olma telaşında insanlık… Cümlelerin kifayetsiz kaldığı, söylenecek bir tek sözün dahi yutkunmaya eşlik ettiği bir coğrafya da suskun bakışların çığlığı çürüttü bütün kalpleri… Çocukluk günlerinin uçurtmalara eşlik ettiği günler, gençlik, yaşlılık dönemlerinde bir köşe başında ağlamaklı bir saatin, yelkovanla akrebin bir pille çalıştığı fakat durmayan bir vaktin, bağımlı ve bağımsız değişkenleriydi; bütün mesele.

 

Kime ne söylenirdi? Cümleler ne vakit kifayetsiz kalırdı? Ve insanlık bir sömürü sisteminin bir masumu katledecek kadar acımasızlığını gözlerine baka baka nasıl kabullenirdi. Ey dünya neredesiniz? Sorusunun muhatabını kim nerede arayacaktı. Muhatabın muhatap olma sıfatını taşıyacak insanlık nerede?

 

Dünya, tekelleşmiş bir zihniyete ev sahipliği yapıyor galiba. Habersiz, soluksuz, masum koşuşturmanın yorgunluğunu kalbinden atıp, zihninden silme gayesine, bir kılıf hazırlama düşüncesi, vicdan denilen mahkemenin muhasebesinden uzaktı.

 

Ne yazık ki…

Kalıplaşmış miş’li zaman ifadesinin tezahürü üzerinden cümleye başlasam ve buradan yazılacakların tecrübeyle sabit olduğu kanısına dair bir yol yordam belirlesem, çıkılacak olan yolculuğun anlamsal bütününü belirlemeye çalışmakta sonuçta bir işlem oluşturmayacaktır. Çünkü oldum olası iş olacağına varmadı; varacak gibi de maalesef durmuyor.

Cümleye bir kıyafet giydirip bir yanıyla süslemek ve cümlenin albenisini artırmak gayesinden uzakta kendi içinde bir hesaplaşmanın ya da bir düşünceye gark olan cümlenin devamını konuşmaktan öteye geçmeyeceği de ortadaydı. Nasıl olsa hayal dünyasının reeldeki karşılığının bir saç ayağı üzerine oturmayacak olma gerçeğini de konuşmaya gerek var mıydı?

Olması gereken; ne idi? Bencesi var bu cümlenin. Çünkü pencereden bakan kim? Baktığı pencerenin düşüncesi ne ya da ne değil. Öznellik kokan bir cümle olması ve gerekeni anlatmak, insanlık adına; bir ütopya olmasa gerek… Herkesin olması gerekene yönelik anlayış sabitesi insanlık ifadesinin tezahürüne ne kadar eşit olduğu ise kendi içinde soru işaretleriyle muhatap.

Savaşların gölgesinde Orta Asya da ve Filistin’deki masumların gözyaşlarının hesabı ve insanlık vicdanındaki yeri sömürü sisteminin çarklarında mı ezildi.

Cümlelerin kifayetsizliği redif ve uyaktan bağımsız bir şiirin büyülü sözlerinde bile anlamsız kalacak gibi durmakta. Çünküsü olan bir cümle, açıklamalara boğulsa da söyleneceklerden ve söylenmesi gerekenlerden bir cımbız vasıtasıyla anlam arama gayretinde insanlık… Çünkü aradığını vicdanında kaybetti.

Netice de bir dünya ve beşeriyet… Kendi içinde meşgalesi olan, derdi olan ve bireysel derdinin gayesinde vaktin içinde bir telaş sarmalında yaşayan insanlar. Diğer taraftan savaşların gölgesinde masumların can verdiği, bir avuç toprağın peşinde, neyi nereden sömüreceğinin hesabında, kendi neslini dahi sömürdüğü ile besleme gayesinde olan bir zihniyet.

İnsanlığın, kendi insanlığı ile olan savaşı ne vakit biter bilinmez. Bir ütopya olmasa da savaşların olmadığı masumun gözyaşına boğulmadığı, bir dünya temennisiyle…

Sağlıcakla kalın…

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.