Tarih bir milletin aynasıdır. Tarihçiler, antropologlar, sosyologlar ve siyasetçiler nasıl yorumlarsa yorumlasın son tahlilde ilgililer için hükmünü vermiştir, verecektir.
Habil ile Kabilin temsil ettiği anlayış kıyamete kadar sürecek, bu zaman dilimlerini kaydederek gelecek kuşaklara iletecek bilim dalı tarih olacaktır.
Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihimiz için böyle karar anları vardır. Örneğin 1243 yılında "Kösedağ Savaşını" Moğollar kazanınca Selçuklu ordusu yenilmiş ve yok olmuştu. 1402 Ankara Meydan savaşını Timur kazanınca Osmanlı ordusu yok olmuş, ancak 1440'lara doğru toparlanabilmişti.
Osmanlı ordusunun öncü kuvveti, vurucu gücü olan "Akıncı Ocağı"nın 1597 yılında Tuna boylarında bataklığa gömülmesi ve yok olmasıyla ilerleyen yıllar bunun bedelini Osmanlı çok acı olarak ödemişti.
1571 yılında İnebahtı Savaşı'nda donanmasını kaybeden Osmanlı’nın bir yıl sonra denize daha güçlü bir donanma indirmesine karşılık, 1770 yılındaki Çeşme baskınıyla donanma büyük yara almış, peşine çok acı olayların yaşanmasına sebep olmuştu.
1773 yılında Cezayirli Hasan Paşanın girişimi ile Mühendishane-i Bahri Humayûn Mektebi açılarak ilk kez batılı anlamda denizciler eğitilmeye başlanmış, ne yazık ki Rus-Osmanlı Savaşlarının Kuzey Karadeniz'deki bölümüne devlet yardım gönderemeyince çok acılı olaylar yaşanmıştı.
Osmanlı ordularının cephelerdeki gerileyişini durdurmak için 1793 yılında Mühendishane-i Berri-i Humayûn açılmış, giderek batı eğitim usulleri Fransız, Macar eğitmenlerin verdikleri bilgi ışığında yerleşmeye devam etmişti.
III.Selim dönemindeki yenileşmeler, "Kabakçı isyanıyla" yok edilmiş, nihayet 1826 yılında "Yeniçeri Ocağı" kaldırılmış, yerine "Asakir-i Mansur-i Muhammediye" adlı yeni ordu teşkil edilmiş, "Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Ma'mûre" 1826 yılında eğitime başlamış, fakat kurulan genç ordu kurumlaşamadan 1828-29 Osmanlı - Rus savaşında mağlup olmuş, çok ciddi toprak kaybı yaşanmıştı.
Orduda yenileşme çabaları ile subay yetiştirme, daha düzenli bir yapı oluşturma amacıyla 1834 yılında "Mekteb-i Ulûm-i Harbiye" kurulmuştu. Amaç ordunun ihtiyacı olan subayları yetiştirmekti.
1845 yılında harp okullarına kaynaklık teşkil edecek şekilde ordu Merkezlerinde Asker-i İdadi Mektebi açılmıştı. Bunlar; Bosna, İstanbul, Erzurum ve Bursa Askerî İdadileri idi.
Müzika-i Humayûn Mektebi 1834 yılında kurularak, Mehterhane’nin yeri doldurulmaya çalışılmış, Kırım Savaşı peşine gelen olaylar, Harbiye'nin yapısında ıslahata gidilmiş, 1874 yılında Harbiye Mektebinin yapısında gerekli düzenlenmeler gerçekleştirilmiş, aynı yıl Bahriye Mektebi'nde de ıslahata gidilmişti.
Askerî idadilerini güçlendirmek için 1875 yılından itibaren Askeri Rüştiyeler açılmış, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput Askerî Rüştiyeleri bunlardan bir bölümünü oluşturmuştur. 1908 yılına kadar bağımsız olan rüştiyeler bu tarihten sonra Askerî İdadilerle birleştirilmiş, kılık kıyafetlerden başlayıp müfredatlara kadar bir sürü değişiklik hayata geçirilmiştir.
1845 yılında kurulan ve orduya kurmay subay yetiştiren "Erkanıharbiye Mektebi" 1912-13 yıllarında Balkan savaşları esnasında kapatılmış, tekrar açılan mektep Birinci Dünya Savaşı süresince de kapalı kalmıştır. 1927 yılında Harp Akademisi adını alan okula ilaveten 1930 yılında Deniz Akademisi, 1936 yılında Hava Akademisi kurularak sahasında önemli kurmay subayların yetiştirilmesine devam edilmiştir.
Türk Ordusuna doktor yetiştirilmek amacıyla 1826 yılında kurulan Tıphane-i Amire 1898 de Gülhane Tababet-i Askeriye Tatbikat-ı Mektep Seriryatı mektebine dönüştürülmüş, 1914 yılına kadar eğitimini devam ettirmiş, savaş sonrasında tekrar açılan mektep Gülhane Askerî Tıp Akademisi ismini alarak 2015 yılına kadar varlığını devam ettirmiştir.
Tarihi süreç içinde Jandarma Mektebi (1909), Asker Levazım Mektebi, İhtiyat Zabitleri Mektebi kurulmuş, ordunun ihtiyacına göre subay yetiştirilmesi sağlanmıştır.
Başlangıçta Macar ve Fransız askerî uzmanlarının etkisinde kalan askerî eğitim kurumları bir ara İngiliz sistemini benimsemiş, anacak 1890'lardan sonra Almanların etkisinde eğitimlerini 1949 tarihine kadar devam ettirmiş, bu tarihten sonra Amerikan sisteminin benimsendiği gözlenmiştir.
Ordu bünyesinde alaylı-mektepli çatışması sonlandırılmış, tüm subaylar mektepli hale gelmiş, Kurtuluş savaşı harp okulundan mezun olmuş kurmay heyetin başarısı olmuş, eğer harbiye olmasaydı bizim kurtuluş savaşını alaylı subaylarla veremeyeceğimiz aşikârdı.
Tarihte 93 harbi ve sonrasındaki gelişmelerde hep Harbiyeliler ön saflarda bulunmuş, Libya'da, Balkanlar'da, Kafkaslarda yani tüm cephelerde Harbiyeli kurmaylar ve subaylar ön saflarda yer alarak savaşların sonucuna etki etmişlerdi.
Millî Mücadelemizin yönetim kadrosunu Harp Okulu mezunu subaylarımız oluşturduğu gibi; Kore Savaşı’nda Türk birliklerinin gösterdiği üstün başarı ve 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı gibi kara, deniz ve hava kuvvetlerinin müşterek harekâtı; Harp Okullarından mezun subaylar ile Harp Akademileri mezunu kurmay subayların başarısı olarak tarihe geçen deniz aşırı savaşlardı.
Sonuç olarak 1773 yılından başlayarak 2016 yılına kadar değişerek, gelişerek, çağın eğitim seviyesini yakalamış olan askerî okullar 243 yıl sonra tamamen kapatılmış, yerine "Millî Savunma Üniversitesi" kurularak yeni duruma göre ordunun ihtiyacı olan subayları yetiştirmeye başlanmıştır.
Kaynaklar:
Alaattin Avcı, Türkiye'de askeri Yüksek Okullar,Genelkurmaya Basımevi, Ankara, 1963.
Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Pagem Akademi Yayınları, Ankara, 2009.
Abdurrahman Zeynal, Erzurum Eğitim Kurumları Tarihi, Erzurum, 2012.
Ergin Osman, Türkiye Maarif Tarihi, Eser Matbaası, İstanbul, 1976.
İsmail Güven,Türk Eğitim Tarihi, Pagem Yayınları, Ankara, 2014.
Salih Özkan, Türk Eğitim Tarihi, Nobel Yayınları, İstanbul, 2009.
Hasan Ali Koçer, Türkiye'de Modern Eğitimin Doğuşu, ve Gelişmesi,İstanbul, 1991.
Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, Hayat Yayınları, İstanbul, 1975.